![](https://asterions.com.tr/wp-content/uploads/2024/05/14f8098b3aea4160693f67ef69b3aa02-3.jpg)
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, 1901 yılında Erzurum’un Tortum ilçesinin Çamlıyamaç köyünde dünyaya gelmiştir. Kadı olan babasının mesleği sebebiyle eğitimini farklı şehirlerde devam ettirmiştir. İlkokulu Erzincan ve Hakkari, ortaokulu Malatya ve Kayseri’de okumuştur. Ortaokul eğitimi sırasında babası tifo sebebiyle vefat etmiştir. Kendisi de bu hastalığı geçirmiştir. Babasının ölümüne duyduğu acıyı şiirler yazarak dile getirmiştir. Babasının ölümünden sonra liseyi okumak üzere Mısır Mollası olarak bilinen amcasının yanına İstanbul’a gelmiş ve Gelenbevi Lisesi’ne başlamıştır.
Üst sınıfındaki öğrencilerin Çanakkale Savaşı için orduya alınmasından dolayı sınıf kapatılmıştır. 1921 yılında 11.sınıfı da okuyarak bu liseden mezun olmuştur. Gelenbevi Lisesi’nin 10.sınıfının kapatıldığı sırada Fındıkoğlu, Posta Telgraf Mektebi’nin öğrenci alacağını öğrenerek sınava girmiş ve okumaya hak kazanmıştır. 1922’de de Posta Telgraf Mekteb-i Âlisi’nden mezun olmuştur. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi,Edebiyat Fakültesi’nde felsefe eğitimine başlamıştır. Felsefe eğitimini tamamladıktan sonra 1929 yılına kadar Erzurum, Sivas ve Ankara’da edebiyat ve felsefe öğretmenliği yapmıştır.
1930’da doktora yapmak üzere Fransa’ya, Strasburg Üniversitesi’ne gönderilmiştir. İstanbul’da almış olduğu eğitim Avrupa’da geçersiz sayıldığı için orada tekrardan felsefe eğitimi almıştır. 1934’de İstanbul’a dönerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde felsefe ve ahlak doçenti olmuştur. Strasburg Üniversitesinde Ziya Gökalp ile ilgili hazırladığı doktora tezini 1936’da bitirmiştir.Edebiyat Fakültesi’nden ayrılıp aynı üniversitenin İktisat Fakültesi’ne geçmiş, 1942’de sosyoloji profesörü, 1958’de ordinaryüs profesör olmuştur. 1947-1949 yılları arasında İktisat Fakültesi dekanlığı yapmış; ayrıca İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü ile Gazetecilik Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. 1972 yılında emekliye ayrılmış ve bu yıla kadar da İstanbul Üniversitesi kürsü başkanlığını devam ettirmiştir. 16 Kasım 1974’te İstanbul’da vefat etmiştir.
Fındıkoğlu, üniversitedeki öğretim üyeliği sırasında yapmış olduğu çalışmaların yanı sıra İş-sonradan İş ve Düşünce- Dergisi’nde de aktif olmuş, Türkiye’deki sosyal, siyasal ve ekonomik hayat ile ilgili konularda önemli çalışmalar kayda geçirmiş radikal sağ düşünceye sahip bir ideologdur.
Aşırı sağ ideolojide, dini ideoloji son derece önemli bir değere sahip olmuştur. Sosyal, siyasal ve ekonomik alandaki tüm eylemlerin gerekçelendirilmesi din ile açıklanmıştır. Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi ile başlayan kapitalizm, dini ideolojiyle yürütülen sosyal düzeni temelinden sarsmıştır. Bu sebeple aşırı muhafazakarlar modern düzene her cepheden saldırmışlardır ve kendi ideolojilerini tekrardan canlandırmaya çalışmışlardır. Aşırı muhafazakarlara Türkiyede’ki ilk örnek Prens Sabahaddin olmuştur.Prens Sabahaddin, Fransız sağ düşüncesine damgasını vuran Frederic Le Play’den etkilenmiştir. Fındıkoğu ise hem Prens Sabahaddin’den hem de Le Play’den etkilenmiştir. Fındıkoğlu, Fransa’ya gitmeden önce de Prens Sabahaddin sayesinde yakınlık duyduğu fikirlerini Fransız ve Alman radikal sağ düşünce temsilcilerinin fikirleriyle kuvvetlendirmiş, ideolojisini kapsamlı hale getirdikten sonra Türkiye’ye dönmüş ve düşüncelerini aynı çizgide istikrarlı biçimde savunmuştur.
19. ve 20. yüzyılda radikal sağcıları en fazla meşgul eden konu ‘Sosyal Mesele’ olmuştur. Sanayileşmenin başlaması ile toplumda yeni bir sınıf ortaya çıkmıştır. ‘İşçi Sınıfı’nın ortaya çıkması radikal sağcıların çözmesi gereken konular haline gelmiştir. Kapitalizm ile yeni hayat şartları altında bozulan cemaat yapısının zarar göreceği düşünülmüştür.
Fındıkoğlu için din, bilimsel düşünüşün temel taşıdır. Din ile bilimin ayrı şeyler olmadığı aksine bu iki kavramın birbirlerini tamamladığını ifade etmiştir. Bu düşünce çerçevesinde ‘Sosyal Mesele’ olarak isimlendirdiği her konuda dinin önemini vurgulamıştır. 20.yüzyıl Türkiye’si için “dini terbiye ve öğretim buhranı geçiren memleketimiz” olarak tanımlamış ve dini felsefenin Türk toplumunu yeniden canlandırmasını temenni etmiştir.
Fındıkoğlu, medeniyetten gelen her şeyin yerli kültüre zarar verdiğini düşünmüştür. Bu düşünceyi Alman ve Fransız radikal sağcılarda benimsemiştir. Kültür ile medeniyet kavramlarının birbirine zıt olduğunu savunarak toplumun kültürüne ait olmayan medeniyetin o topluma zarar vereceğini ifade etmişlerdir. Fındıkoğlu, medeniyetin yok edici gücüne karşı kültürün zarar görmemesini cemaat birliğinin sağlanması ile mümkün olduğunu ifade etmiştir ve kültürün temeline din olgusunu oturtmuştur. Dil konusunda, Türkçe’ye yabancı kelimelerin girme tehlikesini sürekli olarak dile getirmiştir. Az gelişmiş bir ülkede olduğunun farkında olarak gelenek ve göreneklerin hatırlanmasının kültür dışı etmenlere karşı savunma olacağını düşünmüş bu sebeple de amatör olarak folklor ile ilgilenmiştir. Kısacası ‘Sosyal Mesele’ sorununun geleneklere bağlı, dini temeline koymuş cemaat yapısının devam ettirilmesi ile çözüleceğini düşünmüştür.
Liberal düzenin yapı taşlarından olan bireylerin yasalar önünde eşit olması durumu Fındıkoğlu’nu rahatsız etmiştir çünkü bu durumun cemaatci yapıya zarar verdiğini düşünmüştür. Kadın ve erkeğin eşit olmadığını ifade etmiştir. Aile yapısının önemli olduğunu vurgulamış ve aile reisinin otorite olmasının sağlıklı olduğunu düşünmüştür. Sağlıklı bir aile yapısında çocuklar, evlenme yaşına gelene kadar ailede kalarak kök aileyi oluşturur. Evlendikleri zaman, kendi ailelerini kurarak kendi kök ailelerini oluştururlar. Ailenin reisi, mirası istediği çocuğuna diğer çocuklara bölmeden bırakabilirdi.Bu şekilde ailenin mirası nesilden nesile ilerliyordu. Fındıkoğlu’nu burada rahatsız eden düşünce fikrimce aile mirasının liberal yapıda kız çocuğuna da paylaşılması ve mirasın başka bir kök aileye gitmesi endişesiydi.
Fındıkoğlu’na göre Tanzimat’la birlikte sosyal çözülme başlamıştır. Tanzimat’ın en çok ekonomik etkileri üzerinde durmuştur. 1858’de Arazi Kanunnamesi’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte özel mülkiyetin yaygınlaşması kırsal kesimde sınıflaşmayı doğurmuştur. Köylerdeki alt-üst sınıf arasında gelir farkı oluşmaya başlamıştır. Köydeki üst sınıf, alt sınıfı çeşitli şekillerde istismar etmiştir, bu sebeple kırsaldaki cemaat yapısı zedelenmiştir. Tanzimat’ın ilanı ekonomiyi etkilediği gibi ticareti de etkilemiştir. Hristiyan ve musevi reaya Avrupalı devletlerin desteği ile daha da güçlenmiştir. Türk kesimde de yeni bir ticari sınıf ortaya çıkmıştır. Fındıkoğlu’nu rahatsız eden konu ortaya çıkan yeni ticari sınıfın cemaat yapısını çökertmesi olmuştur.
Yeni ticari sınıfın ortaya çıkması yerli esnafın yok olmasına sebep olmuştur. Anadolu’daki ipek dokumacılığı, küçük sanayi işletmeciliği yapan üreticiler Avrupalı işletmeleri karşısında fabrikalarını kapatmışlardır. Esnafın yeni kapitalist sisteme ayak uyduramaması yüzünden yok olmaları sonucuna karşı Fındıkoğlu, islam kültürünün doğru şekilde muhafaza edilerek Türk kültürüne has yeni bir ticari sınıfın ortaya çıkabileceğini ifade etmiştir.
Zanaatkarların kapitalist fabrika düzeni karşısında yok olmasının engellenmesi için “korporatizm” adlı kooperatifçilik hareketi ortaya çıkmıştır. İşçi sınıfının ortaya çıkmasıyla birlikte işsizlik sorunu da dönem dönem ortaya çıkmıştır. Almanya’nın işsizlik sorununu çözmesi Fındıkoğlu’nun ilgisini çekmiştir. Yahudilerin iş hayatından çekilmek zorunda bırakılması ve sosyalist, komünist Almanların da ülkeyi terk etmesi, işsiz kalan insanlara toprak dağıtılarak tarımla uğraşmaları teşvik edilmiştir ve bu uygulamalar sonucunda Almanya’daki işsizlik sorunu ortadan kaldırılmıştır. Fındıkoğlu, aynı uygulamanın Türkiye’de de uygulanmasının sonucunda işsizliğin çözüleceğini düşünmüştür. Fındıkoğlu’nun desteklediği bir diğer uygulama ise Nazilerin kadın iş gücünün azaltılması olmuştur.
Son yorumlar